Elbet bu tutsaklığında sonu gelecektir, ortada dönen fiyaskolar elbet bir yerden patlayacaktır da, bizim buna ömrümüzün biçildiğini sanmıyorum. Benim sadece tutsaklığım sana. Bir müebbet yemiş mahkum gibi, özgürlüğüm alınmış ellerimden. Oysa sadece narin ellerinden bir bardak su içecek kadar saf'tı sevgim. Belki de bu yüzden kaybettim.
Bizim değer verdiğimiz herkes, bize değer biçti. O yüzden benliğim aldığım yaralardan dolayı biraz piçleşti, biraz da leş'ledi. Bir cümle kursam, senden ibaret. Bu cümlelerin sonu gelmez, yüklemi sen olmayan bilirim. Bu yüzden de uzun yazmayı severim, hiç anlatamıyorum sensizliği.
Üç beş kelime biriktirmişim lugatımda, hep aynı trajediyi yaşıyorum. Hep terso giden hayatımdan, bir an olsun kurtuldum sandım ki ; işte o sıra mahrum kaldım gözlerinden.
Ne büyük bir zulümdür bu.
Ellerinin başkasına değdiğini bilmek, gözlerinin ona ait olduğunu söylediğini işitmek, bunlar hep beni duyu organlarımdan soğutan cinste. Oysa ben ellerini tutmaya yüreğimin yetmediği o dakikaları bile, mahrem kıldım kendime. Bir sel gibi aldı gitti gençliğimi, yokluğun. Sen aslında yeterince varsın, odamda, bir kaç çekildiğin fotoğraflarda, ve aklımda. Hep varsın işte. Ben aslında sana kendini anlatamayan bir insanım. Bu yüzdendir bu sözlerin anlamsızlığı.
Bildiğim tek şey ;
Ben ellerinden içtiğim suyun bedelini, gözlerimden dökerek ödedim.!
Merhaba sevdiğim. Ben hoşçakalamadım, sen güle güle gittin mi ?
Beni bir vedaya sığdırdın ya, ben umut diye beklerken, sen unut dedin ya hani, inan seni unutamadım. Oysa koca bir ömür vardı bizi bekleyen, oysa nerede olursan ol kalbin hep benim için çarpacaktı, ruhun hep benim için olacaktı. İnan kandırmıyorum artık kendimi. Gün olur koparırım kendimi senden. Gün olur özlerim seni, gün olur hayal kurarım, hiç gitmemişsin gibi. Ve bir gün olur unuturum seni. Beni unuttuğun gibi. Yine de kimseyi senin yerine koyamam. Yeniden sevemem. Ne göze alabilirim ne gönlüme. Şimdi bir hayatın sıradan zamanları gibiyiz seninle. Değmeyiz hatırlanmaya. Ve hep unutmaya az kala çıkarsın yoluma. Öyle yokken, öyle silinmişken hafızamda, söndüğüm yerden tutuşurum. Sonra yine gidersin, hiç yaşamamış kadar asi olurum, hiç yaşamayacak kadar bitmiş..
Ayrılık,
onu özlemektir.Onu daha da çok sevdiğini anlamaktır. Geç gelen mesajların, artık hiç gelmemesidir. Keşke o mesajlar geç gelseydi de, yeterki gelseydi deme durumudur. Şarkıları ezberlemektir, hatta unutmaya çalışmaktır. Çok sigara içmektir, yada sigarayı bırakmak istemektir. Film izlemektir. Beraber izlediğiniz bir film çıkınca kanalı değiştirmektir. Beraber gittiğiniz bir cafenin, önünden bile geçememektir. Onu tanıyan birisini görünce, kafanı çevirmektir. Ayrıldınızmı? sorusuna cevap verememektir. Gecenin bir saatinde uyanıp, acaba o şimdi uyuyormudur diye düşünmektir. Gizli numara ile arayıp, sesini dinlemektir. Telefonu meşgüle alınca, telefon hattına küfür etmektir.. Gecelerin daha uzun geçmesidir. Uyku düzeninin değişmesidir. Daha çok içmektir. Daha çok özlemektir. Daha çok unutmak istemektir. Ama sen unutmak isteyince, daha da çok hatırlamaktır.
Ayrılık, kısa bir cümle olarak gözükür, ama uzun bir zaman dilimidir.
Eskiden biri vardi iste sonra bazi sebeblerden dolayi ayrildik.Aradan bir bucuk yil gecti ve bir gün 'Taniyor olabilecegin kisiler' arasinda cikti karsima.Hemen hic düsünmeden ekledim aradan pek zaman gecmeden bildirim geldi arkadaslik istegimi kabul etti diye sonra hemen profiline baktim hic degismemis gibi geldi bana neyse fotograflarina bakarken bir sigara yaktim hic degismemis sanarken o yorumlari o kalpleri o yavsamalari gördükce yaktigim sigaralara acidim.Yorum atmak geldi icimden ama atmadim belkide kendimi zor tuttum..Ve sonra özele bir mesaj attim ; seni düsünürken tersten yaktigim sigaralar dümdüz sana girsin..
O an gelmişti. Hiç değişmediğini görmek, kendimi çıldırasıya paralamak gibi bir kaç eylemde bulunmak için çaba gösterdim. Sadece yetindiğim bir kaç fotoğrafından sonra yüzünü görmek kadar güzel birşey olmamalıydı bu şehirde. Olamazdı zaten de.
Suya düşen umutlarımın arasından, adına yazdığım bir ton şiire melodi olsun istedim, söylediklerin.
Bu yüzden ben hep konuşmanı isterim, hep birşeylerin doğru gitmesini istediğim gibi, ama hiç gitmediği gibi.
Genellikle susmuşluk vardı içimde, konuşamamazlık, kelimelerin bir araya gelememesi gibi, dilsizlik gibi.
Boğazıma takılan kelimelerin, dudaklarımdan çıkmamasını kadar boşaydı çabam. Ben zaten sana ne zaman haykırmak istesem, hep eksik kaldı kelimelerim. Hep de kısık volume denk geldi.
Ben hep yaşıyorum bu trajediyi.
Sana olan sevdamdan, bir parça bensizlik bırakıyorum buluştuğumuz merdivene.
Bir de gülücük bırakıyorum, hayatının zindan olduğu yere. Kaderinde olan dudak izime, merdivende bıraktığım bensizlikle, sana rast gele. Selametle..
Evet seni ilk gördüğümde sadece hoş çocukmuş dedim. Günler geçtikçe gözüm hep seni arar oldu. İsmini sordum seni tanıyanlara. Anladılar aslında sana karşı birşeyler hissettiğimi suratımdaki o aptal gülümsemeden… Mesaj atmaya karar verdim. İlk mesajı attıktan sonraki her dakika cevap verdin mi diye baktım. Sabaha kadar bekledim cevap verirsin diye. Sonra bir baktım mesajlar (1). O mesajı açana kadar dua ettim inşallah o’ dur diye. Evet evet sendin mesajı atan sendin. Gülücüklerle dolu bi cavap yazmıştın ya bana o kadar mutlu olmuştum ki sevincimden uçacak gibiydim. Gece 2’ ye kadar konuşmuştuk hatta ilk günden… yaklaşık 3 ay konuşmadan sonra sana aniden ‘’seni seviyorum’’ demiştim. Sen de şaşırmıştın ve bana gülümsemiştin. Ama beni yıkan şey senin bana ‘’sana karşı bişe hissetmiyorum’’ demendi. Sen benim üzüldüğümü farkedince beni teselli etmek için hoş tatlı sözler söylemiştin bana. O sözleri senden duymak bile yetti bana. O günden sonra beni hiç kırmadın konuştun benle. Evet teşekkür ederim yaptığın bunca güzellikler için. Fakat bir gün geldiki sen benden uzaklaşmaya başladın. Bense bütün bunlara rağmen seni delicesine sevdim hatta her geçen gün daha bağlandım. Bazen pişman oldum lanet ettim sana mesaj attığım güne. Ama birlikte geçirdiğimiz o güzel vakitler aklıma geldikçe sana ‘’seni seviyorum be aptal şey’’ diye haykırmak istedim. Ama artık çok geçti bitmişti herşey. Son olarak şunu bil ki ‘’ BEN SENİ SEVDİM,SEVİYORUM VE SEVECEĞİM’’
Evet değiştim; çünkü değişmek zorundayım.Artık eskisi kadar iyi biri değilim; çünkü bir şeye alıştıktan sonra kaybetmekten yoruldum. kaybetmemek için hiç kimseye yalakalık yapmadım; çünkü yalakalık aciz ve ayakta duramayan insanların hırslarıyla oluşur. güvenim yok hiç kimseye, bu yüzden mutluluğumu yada mutsuzluğumu kimseyle paylaşamıyorum; çünkü her sahte gülücüğün arkasında bir riyakar var. insanlardan uzaklaşmaya çalışıyorum; çünkü herkes bırakıp gidicek; çünkü herkesin çıkarları ve hazları uğruna adam satmayı hobi edindiği bi dünyada yaşıyorum. iyi bi yaşam, iyi bi hayat kurmak zor değil; çünkü zor olan hayatına dahil ettiğin yada etmek istediğin insanları seçebilmek. seçemediğimiz takdirde büyük pişmanlıklara ve hayal kırıklıklarına dönüşebilmekteler; çünkü seçilen her yanlış insan hayatımızda bi hatayı oluşturur.
sorma ne haldeyim.
gittin ya bitti işte hayat.
bilir misin yaşarken ölmek nedemek,varken yok olmak ne demek?
bilemezsin elbette.
çünkü bilsen gitmezdin beni senden mahrum etmezdin.
yokluğunda aldığım nefesin canımı nasıl yaktığını tahmin bile edemezsin.
ağlamıyorum arkandan çünkü gidene dur denmez ama olurda dönersen işte o zaman kalbim sevsede affetmez.
umutlarımız hayallermiz vardı şimdi yalan oldu sevgili.
kimseyi koyamadım yerine dolduramadım yokluğunu.
söylesene neydi bu anlamsız gidişin nedeni?
beni diri diri öldürmek mi?
evet güzel başardın.
bedenim yaşıyor olabilir ama ruhum ölüden daha aciz.
giderken kalbimide beraberinde götürdün.
hiç birşeyden tat alamaz,herşeyden uzaklaşır oldum..hiç kalmadığım kadar yalnız kaldım.
gidişin çok koydu be sevgili.
çekilmez oldu hasretin,yaşanmaz oldu sensiz hayat.
kimselere anlatamam derdimi..
anlamıyorlarki halimi.
unut diyorlar söylesene kolay mı yaşananları silip atmak.
şimdi mutlu musun bilmiyorum ama bende büyük âhın var.
birgün pişman olup dönmek istersen sakın dönme.
şimdi gitme sırası bende sevgili gidiyorum bu sensiz cehennemden..
Benden sonra, karşına kimler çıkıcak biliyormusun? Bir ortamda arkadaşlarına, 'ben onunla, şöyle yaptım'böyle yaptım' diyerek, arkadaşlarına seni meze yapıcak birileri çıkıcak karşına. Fotoğraf attığında, o fotoğrafı beğenip altınada 'aşkmmm bitanemm' yazıp seni peşkeşleyenler çıkacak. Elbisene karışmasını bırak, buluşma yerine eteğini giyde gel aşkımm diyenler çıkıcak artık karşına. 5 dakika mesaj atmasan, bir sorunmu var acaba yerine 'Bir başkasıylamı mesajlaşıyor lan bu kız' diye düşünenler çıkıcak. Kıskanmayan, umursamayan, düşünmeyen, sana değer vermeyen insanlar çıkıcak karşına. Uyuduğun, kalktığın, işe gittiğin saatleri , kahvaltı ettimi, ilaçlarını içtimi, iyi olup olmadığını bilmeyenler çıkıcak artık karşına. Artık olmuyor, ayrılmamız gerek dediğinde, sana bu sözü yazan değilde ' ulan bi başkasını bulurum elimi sallasam ellisi' diyenler çıkıcak karşına. Hatta, herkes çıkabilir karşına, Ama ben değil..
Herşey güzeldi eskiden .. fakat sadece bir ben değilim eskilen sende eskidin ama eksilmedin ! bir bakışında gögüsümde kelebekler estirendin eskiden..
Unutmadım herşey dün gibi aklımda düşündüm pek iyi düşünmüyorum hakkında . Şimdi git !
hangi piç kurusu aklında ?
Kimi düşlüyorsun sabahları kalktığında ? şimdi sana günaydın bana iyigeceler.
Sana günaydın bana karanlık bilmeceler.. hoşçakal zorda olsa dilim heceler yazma ile geçmiyor Geceler !
Neden mi istemiyorum kimseyi?
Ben birini çok sevdim, hayaller kurdum onunla. Gelecek olan günleri. Aynı evi paylaşacağım ve onun olacağım zamanları. Hep sevecekti beni ve bende onu. Bize ayrılık hiç uğramayacaktı. İşe gittiğinde bile beni özleyecek, beş dakika bensiz duramayacaktı. O ve benden başka kimse olmayacak, hayat öncekilerimizde biz ve bize dair şeyler olacaktı. O ölürse ben, ben ölürsem o gelecekti arkamdan beş dakika düşünmeden. Dünya iki kişilik olmasa da, onun için de benim için de iki tek kişi yaşayacaktı. Birinci ve ikinci tekil şahıslar unutulmuştu bizde. Yapamazdık biz birbirimizsiz, olmazdı, olamazdı.
Ama oldu.
Günler geçtikce belki daha çok sevdik birbirimizi söylediğimiz gibi ve sevgi zirvede yaşandı bir süre. Sonra başladı bir düşme. İnişler çıkışlar gittikçe arttı. En küçük tartışmalarda bile kızabilir olduk birbirimize. Kıskançlığımız, hayatın iki kişilik olduğu hevesimiz, hayatın bizden ibaret olduğu düşüncemiz, kayba uğrattı bizi. Günden güne yok oldu, yok olduk. Başlarda ben onu kaybettim, sonra o beni. Yavaş yavaş ayrılığın sessizliği çöktü üzerimize. Biz kalktı ortadan ve aldı şahıslar yerini. Yapmacık hareketler çoğaldı içten içe. Kurduğumuz hayallerin gerçek olamayacağı gerçeği bir tokat gibi çarptı yüzlerimize. Belki istemedik ayrılığı, tüm bunlara rağmen eskisi gibi olmayı.
Azalan ve tükenmeye yol alan sevgimizi çoğaltmaya çalıştık. O da, bende sevmeye uğraştık. Ama olmadı, gittikçe yordu bu uğraşmalar bizi.
Ve beklenen son geldi, bitişimizi izledik.
Ne o devam diyebildi, ne de ben. İkimiz de biliyoduk birşeylerin tükendiğini ve bitmesi gerektiğini.
Bitti.
Şimdi kimseyi istemiyorum hayatımda, korktuğumdan yada sevemeyeceğimden değil. Ben onda kalsın istiyorum aşkı
Onunla hatırlamak istiyorum kurduğum onca hayali.
Olmasa da ve olamayacak olsada hatta olmasını istemesem de özel kalsın istediğimden.
Hayat onda kalmasın ama yaşanmışlık onda kalsın istediğimden.
Yeni birileri mi?
Tercihim yalnızlık değil elbet. Ama yeniden demeye yok istek..
Yine yoksun, geceler karanlık sensiz... Nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı. Arkana bakmadan gittin ya herşey bitti benim için. Yasamak, nefes almak, yürümek, acıkmak... acı-kmak... Sezsizim; artık kimse ile konuşmuyorum. Konusacak birsey de bulamıyorum zaten... Sen varken; seni anlatırdım... Tanısalarda, tanımasalarda... Ne kadar güzel oldugunu anlattıkca herkes imrenirdi. ''Gözllerin parlıyor'' anlatırken derlerdi... Gittin kalmadı parıltı gözlerimde hayatımda... Aeni anlattıgım herkes artık seni tanıyor anlattıklarımla. Beni yolda gecen tanımıyor,tanınmaz haldeyim... Gördüğüm herkesi sana benzetiyorum o güzel sarı saçlarını... Kokunu getiriyor bazen rüzgar, içime cekiyorum. Ya diyorum , ya baskasının kokusuysa.. Kıskanırsın dimi, kıskanırsın baskasını koklasam... Bende senii kıskanırım... Her gün baskasını sevdiğini söylediğin o anları düşünerek cıldırıyorum işte... Derdim biz ayrılamayız kimse ayıramaz bizi sende derdin ki ölüm gelse ayıramazz bizi. Ne oldu sevgili topragın altındamı sevdin o beni değiştigin kişiyi.. Git sevgili git yeter ki sen mutlu ol ben sokaklarrda herkesi sana benzetip avuturum kendimi.. kokunu cekerim rüzgar getirirse... Kıskanma olur mu sevgili mutlu ol sen hayatıın boyunca hep mutlu ol ELVEDA...
Kıskançlık nedir hiç düşündünüz mü? Neden insanlar sevdiklerini kıskanırlar? Kıskançlık sadece sevgililer arasında olan birşey değildir. Bir kardeş diğer kardeşini annesi ve babasının ondan daha çok sevdiğini düşünerek de kıskanabilir. Kıskançlık kimi zaman kötü sonuçlarda getirebilir.Mesela kardeşler arası kıskançlıklarda o kadar çok gözü dönmüş olanlar da varır ki, bunlar kimi zaman ölüme, kardeşler arası cinayete kadar gidebilir. Aslında her anne ve baba çocuklarını eşit şartlarda severler; fakat çocuk aklı ya anlamazlar bunu :). Aralarında 3-4 yaş olan iki kardeşten büyüğü küçük kardeşini daima kıskanır. Ama bilmez ki annesş babası o küçükkende aynı ilgiyi gösterdiğini. Anlaması biraz zaman alır tabiki. Küçük çocukların her zaman için ilgiye ihtiyacı vardır. Onların yemek yemesi, büyümesi, tuvalet ihtiyacını görmesi için anne ve babasının desteğine ihtiyacı vardır. Bunun dışında sevgililer arasında olan kıskançlıklar da kimi zaman tatlı mutluluklarla biterken, kimi zamanda ayrılıklarla bitebiliyor. Demem o ki; kıskançlığın iyi yanı da olabiliyor kötü yanı da... Eğer sevdiğiniz insanı kıskançlık ile çok sıkar, bunaltırsanız bu sizi kaybetmenize yol açabilir. Kıskançlıklarınızı yerinde ve zamanında seviyeli olarak yaparsanız kaybedeceğiniz birşey olmaz :)
Adamin biri ölüp cennetin kapisina dayandiginda, cennetin bas melegi durdurur onu.
- "Iceri almadan once sorularima cevap vermelisin? Hayatin boyunca tam anlamiyla iyi bir is yaptin mi, bakalim?"
Adamcagiz uzun uzun dusunur, hafizasini zorlar, ama ne yazik ki yaptigi iyi bir seyi hatirlayamaz. Melek tekrar sorar.
- "Peki, bari soyle, hic cesaret gerektiren bir sey yaptin mi, hayatinda?"
Adam hemen atilir gururla.
- "Yaptim, tabii!"
- "Anlat bakalim, neymis bu cesur is?"
Adam anlatmaya baslar.
- "Ben futbol hakemiydim. Sukru Saracoglu'nda 'da bir Fenerbahce-Galatasaray macini yonetiyordum. Macin son dakikasinda Fenerbahce aleyhine penalti caldim."
- "Vay canina, gercekten cesurmussun sen, hadi gec bakalim!"
Cennetin kapilari acilir. Bizim hakem tam gececekken, melek merak eder:- "Ne zaman olmustu bu mac?"
- "Asagi yukari uc dakika oluyor biteli..."
ALINTI...
İnsanların neden güldüğünü eminim benim kadar merak edenleriniz de vardır aranızda.Peki hiç düşündünüz mü doğarken ağlayan bir insan neden hayatının devamında gülmek ister? Ağladıgında üzüldüğünde hep mutluluk isteriz. Ama düşünecek olursak insan hayatına başladıgı andan itibaren ilk gülmek yerine ağlamak ile almış nefesini. Bir bebek dünyaya geldiği andan 4 hafta sonra gülümsemeye başlar. Çevresindeki insanların özellikle annesi ve babasının bundan ne kadar keyif aldıgını gördükçe gülümsemesi dahada artar. Gülmek bir çeşit dışa vurum gibidir. Kalp atışı hızlanır, derin nefes alınır beyin tarafından 'endorfin' adı verilen kimyasallar salgılanır. Endorfin ise; vücudumuzdaki agrıyı azaltır, gerginligi alır. Peki hep mutlu olanlar mı gülerler? Bence hayır... İçinde amansız acısı olan, dışa vurmaktan korktuğu mutsuzlukları olanlar da gülerler, fakat içten değil... Çoğumuz anlamayız bile içinde kopan fırtınaları! Neden anlayalım ki zaten bize belli etmemek için gülmeyi tercih ederler. Güçlü durduğunu sorunu sıkıntısı olmadığını gösterirler akılları sıra... 'Çok gülenin çok derdi olur.' derler; aslında bunu yapmayan insan da yoktur aramızda. 5 kişiden en az 3 tanesi mutsuz olduğu halde sırf çevresindekilere inat kim bilir belki mutsuz eden düşmanına inat koskocaman gülümserler hayata. Örnek verecek olursak gençlerimizin sevgili sorunları... Ailesine belli etmemek için gülümseme çabaları gösterirler. Sadece bu sebepten gülenler yoktur elbette. Zorunlu olarak gülümsemek de vardır. Mesela iş yerindeki yetkili bir kişinin toplantı sırasında yaptığı bir espriye komik olmasa bile tebessüm ederiz. Yani güç, karşısında daima tebessüm eden yüzler görür. Mutluluğunu eşiyle dostuyla paylaşmak isteyen insanlar da gülümser, illaki espri yada komik bir olaya gülünmez elbette. Üniversite sınavına girmiş bir gencin ailesi okul kapısının önünde beklerken evladının sınavdan çıkışını dört gözle beklerler. Sınav bitiminde öğrencinin ailesine gülümsemesi ile surat asarak onlara görünmesi arasında dağlar kadar fark vardır. Gülrek sınavdan çıkan kişinin ailesi en azından 'herhalde iyi geçti' diyerek ön yargıda bulunurken, suratı asık çıkan öğrencinin ailesi de 'çalışmadı ki bu sonucun olacağı belliydi' diyerek ön yargılarını öne sürebilirler. Tabi bunlar bazı zamanlarda ters olarak da etki yapabilir.Birilerini güldürmek eğlendirmek için çabalayan, kendilerine meslek edinmiş insanlar da vardır; palyançolar... Hiç birimiz onun ne derdi olduğunu bilemeyiz. Sadece yaptığı komikliklere güler geçeriz. Bununlada ilgili bir söz vardır; ''Terzi Kendi Söküğünü Dikemezmiş!'' Çok yüksek sesle gülmek, gelebilecek tehlikelere karşı sinirsel bir reaksiyon da olabilir. İki insan arasındaki bir mücadelede, bir oyunda güçlü olan zayıfı ezerken de gülebilir. Yani gülmek, gücün ve saldırganlığın bir göstergesi de olabilir. Gülerken insanın yüz ifadesinden mutlu olduğunu herkes anlar ama o yüz ifadesi ile arkasında yatan duygular arasındaki ilişkiyi psikologlar bile hala tam olarak izah edemiyorlar.